ANKARA ARSLANHANE CAMİİ

Anadolu Selçuklu Medeniyetinin en güzel miraslarından

Kültür Yayın: 19 Eylül 2023 - Salı - Güncelleme: 19.09.2023 10:12:00
Editör -
Okuma Süresi: 9 dk.
409 okunma

Ankara’da yaşayıp Samanpazarı’nı bilmeyen yoktur. Öyle bir zaman gelir ki muhakkak yolu düşer
Ankaralı’nın ya alışveriş için, ya kahve için belki öylesine bir his için... Hangi gelir düzeyinde olursanız
olun, antikacıdan tutun da yüncüsü, bakırcısı, camcısı, ipçisi, şimdilerde müzecisi, sergicisi, zanaatkarı,
sanatçısı hepsi orada toplanmıştır ve insanı eskiye götürüp gülümseten, düşündüren : “çocukluğumda
bundan bizim evimizde de vardı” dedirten bir garip muhittir Samanpazarı.
Kaleme konu olan yapı günümüzden yaklaşık 800 yıl önce Anadolu Selçuklu Medeniyetinin en güzel
miraslarından biri olan Arslanhane Camii.
Adını, avlusunda bulunan arslan heykellerinden almış bir güzel hatıra..
At Pazarı yönünden ilerlerken Ankara Kalesi’ni arkanıza aldığınızda aşağıya doğru eğimli geniş bir
yoldan inmeye başlarsınız. Cadde mi desek sokak mı? Ferah bir sokak oluşu âşikâr çünkü yapıların
çoğu tarihi, en fazla iki katlı Eski Ankara evleri ve klasik Türk Evi plan tipinde. Üstünüze üstünüze
gelmeyen, karmaşa yaratmayan, boğmayan size yol verircesine sakin ve kendi halinde bir tavrı var bu
sokağın. Sol tarafınızda kalan baldeken tarzı geç döneme ait küçük bir türbeden sonra yine aynı yönde
konik külah örtülü, tuğla malzemeli türbenin tüm hatları “ Selçukluyum işte buradayım “ diye seslenir
size. Camiiden birkaç metre ötedeki bu türbe Arslanhane Türbesidir. Ziyaretçiye kapalıdır. Siz
türbenin sağına soluna bakarken Arslanhane diğer adıyla Ahi Şerafettin Camii tam karşınızdadır.
İşte der meraklısına işte ! orada. Ne güzel ne nadir bir duruşu var, sahiden de tuhaf bir duygu verir
gönülden görene bu camii. Göçüp gitmiş bir yakınınızı tekrar görmek gibi. Baba elini yıllar sonra
öpmek gibi ana evine yıllar sonra dönmek gibi.
Her tarihi eser bir masal anlatır. Ya masalın kendisi ya da bir öykünün şahidi olmuştur bir vakit.
Arslanhane ne anlatır?..
Ahilik ve ahi teşkilâtı...
Anadolu’da 13.yüzyıl – 15.yüzyıl arasında iyiliğin, yardımlaşmanın, geçmişi onarmanın, geleceğe kalıcı
eserler bırakmanın, hayırların, yıkmak yerine yapmanın, doğru ve dürüst toplum olabilme, sosyal
eşitliği kendi içinde sağlama çabasının birlik halidir. İşte Arslanhane camii 13.yüzyıl başlarında ahilik
geleneğinin bize bıraktığı nadide bir kültür mirasıdır.
Ankara’nın ahi eşrafından Ahi Şerafeddin tarafından hayrat amaçlı olarak yaptırılmış, inşa kitâbesi
bulunmamaktadır. Yapım tarihi bilinmemekle birlikte Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi 13.yüzyıl
başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Minber kitâbesine göre 1289 – 1290 tarihlerinde
yenilenmiştir.
Cephe; kütlesel duvarları, zeminde moloz taş ve üzerine tuğla duvarla tasarlanmıştır. büyük pencere
açıklıkları içeri doğru mazgaldır ve bu büyük açıklıklar Anadolu’da karekteristik Selçuklu yapılarından
kendini soyutlamaktadır. yapıya üç farklı cepheden giriş sağlanmıştır. Bunlardan biri güney
cephesinde yer alan giriştir ve kadınlar mahfiline götürür ziyaretçiyi. Kapılarda mor ve turkuaz renkte
sır altı tekniğinde yapılmış çini parçalar geometrik kompozisyonda kullanılmıştır. Mukarnas
kavsaranın tipik örneğini sunarken oldukça mütevâzidir. Selamlaşıp gelene:
“Sayıca azız ama hep varız, azımızı paylaşır paylaşırken çoğalırız. içerimizde bir dünya var. içerimizde
bir evren. içeride hep varız.” der gibidir. Daha girişte size bir şeyler anlatmak ister.
Silindirik gövdeli tuğla minare çokgen kaideye oturmuştur. Kaide, sekiz adet yüzeysel sivri kemerle
hareketlenmiş sıraltı turkuaz ve patlıcan moru çini parçalarıyla bezenmiştir. Tuğla arasına
yerleştirilmiş bu çiniler geometrik kompozisyondadır ve bu haliyle İran Selçuklu tuğla bezemelerinin
bir devamı niteliğindedir. Kapılarda da aynı tür süslemelere rastlanır. Minarenin yapıya bitişik olarak
örüldüğü bölümde dönemsel olarak sıkça rastladığımız devşirme malzeme kullanılmıştır. Bu
malzemeler Roma ve Bizans Dönemlerine aittir. Çatı kırma tarzdadır, kiremit malzemedir.
İçeriye adım attığınızda sizi hayatın başka bir tarafı bekler. Sanat, yorum, ruh ve his bütünü. Belki sizi
içine alacak mistik bir kubbe yoktur. Göz kamaştıran ışıltılı avizeler ya da büyük vitray camlar yoktur.
Lâkin ne sihirdir bu ve kendinde saklıdır keramet...

Arslanhane Camii ve diğer Ankara yapıları sessiz anlatır masalını. İhtişamdan ve gösterişten uzak.
Ahşap ve çini uyum içindedir ve olduğu gibi karşınızdadır. Bakmakla görmenin ; görmekle fark
etmenin aklını Ankara yapılarında yaşarsınız.
Harim; kirişlerin mihrap duvarına dik uzandığı bazilikal planlı, 5 sahınlı, 24 ahşap ayaktan ve
kirişlemesi alttan ahşap tavandan oluşmuştur. Orta sahın yanlardan geniş ve biraz daha yüksektir.
ahşap direklerde devşirme mermer bitkisel desenli sütun başlıkları kullanılmıştır. Yapının en önemli
özelliklerinden biri de Anadolu’da ahşap direkli ahşap tavanlı eserler tipolojisi içinde yer almasıdır.
Tavanda konsollar yastıklar ve kirişlerin kadın mahfili bölümünde kalem işi süslemeler yer alır. Kadın
mahfili üst kattadır ve harime hakim bir görüntü sunar.
Herodotos’tan bu yana batılı kaynaklarda değişmeyen yazın dili Türklerin göçebe savaşçılar
betimlemesidir. Batılı gözünde plastik sanatlara katkıları pek yer bulmaz o zamanlar ama ahşap
sanatında eğri kesim tekniği, kündekâri, çıtakâri gibi teknikler tamamıyla Türkler’e aittir. Arslanhane
Camii kündekâri tekniğinde muhteşem bir minbere sahiptir. Nadiren özgünü korumuş eserlerdendir.
beşgenlerin içine eğri kesimle işlenmiş bitkisel bezemeler yer almıştır. Minber kapısı ince dilimli ve
sülüs hatlı ayet yazısıyla bir alınlığa sahiptir. Usulca eğilip dinlerseniz o minber size çok şey anlatır.
Ağacı dantel hale getiren ustanın sabrını, ecrini ve zamanın bereketini anlatır. Usulca avuç içleriyle
dokunmak Sanat Tarihçilerin gönül kârıdır ve bir tür meslek hastalığı.
Arslanhane’deki masal ahşapla başlar çini ile devam eder. Alçı malzemeye nakşedilmiş mihrap çinileri
zamana başkaldırır sessizce.
Mihrap özgünü korumakta olan eserlerdendir. Mihrabın dış kuşağında alçı üzerine oyma tekniğiyle
yapılmış ayetli yazı kuşağı yer almaktadır. İçeri doğru çinilerden oluşan geometrik ve bitkisel
desenlerin yer aldığı çerçeve ve sütünceler ve mukarnas kavsara yine aynı desenlerde bezemelerle
kuşatılmıştır. Sıraltı tekniğinde klasik Selçuklu çini mihrabın süsleme programı olabildiğince göz
alıcıdır. Madalyonlar, gülbezekler, kabartmalar göz alıcıdır. Turkuaz ve firuzenin farkını Selçuklu
çinileri çok iyi anlatır. Turkuazda maviye ağırlık verilirken daha koyu ton kobalt mavide kendini bulur.
firuze biraz daha yeşile meyillidir. Selçuklu çinilerindeki geometrik desen kompozisyonuna iyi bir
örnektir Arslanhane mihrap çinileri. Ruha iyi gelen hisse şifa veren bir tavrı vardır bu mihrabın.
Zaman içinde bir zaman... Zamanın şahidi ve tarihi. Sanatın en narin yeri bir çini mihrap. O mihrap ki
800 yıldır yüz vuranı hiç geri çevirdiği görülmemiş. Ondan âlâ derviş mi bulunmuş? Masal olmuş
okunmuş, tıpkı Homeros’un mitleri gibi.
O yapılar ki, her yanına bin anlam yükleseniz sesi çıkmaz alır hep kabul eder. Sanat eserlerinin sonsuz
bir ruhu var. O ruh ki hayran bırakır. Sahip olunmaz sahip çıkılır. Güçlü mağrur bir o kadar hisli ve
gizemli. Işığı bitmez bir kadın gibi.
Ankara’m...
yine kelâm döktü kalem.
yine en sevilesi.
İklim yine gümüşî.
Sokağı, minaresi, ahşabı, çinisiyle hayran olunmuş bir mabet Arslanhane Camii.
Var ve daim ol.
A.Gülçin İLHAN
Ankara
4 şubat 2019

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.