ANKARA’DA TEK MİMAR SİNAN ESERİ

CENABÎ AHMET PAŞA CAMİİ ve KÜLLİYESİ

Kültür Yayın: 03 Ekim 2023 - Salı - Güncelleme: 03.10.2023 09:16:00
Editör -
Okuma Süresi: 7 dk.
338 okunma

Altıyüz yıllık Osmanlı tarihinde 1300 – 1600 yılları arasındaki bölüm Klasik Dönem olarak tasnif
edilmiştir. Bu dönemin en belirgin özelliği merkeziyetçilik olmuştur. Otokratik ve merkeziyetçi
yönetimi, ekonomisi ile belirgin ve kendi içinde bütünsel niteliğe sahip olmuş bir dönemdir.
[İnalcık,H.] Bu merkeziyetçilik fikri aynı zamanda Osmanlı Klasik Döneminin mimari üslubunu
belirleyen Mimar Sinan’ın yaratımı olan merkezi kubbe anlayışı ile kendini merkezi kubbeli plan tipi
eserler olarak asırlara taşıyacak bir mimari kimliği ve sanatsal üslubu ortaya koyma silsilesine yol
açmıştır. Mimar Sinan eserlerinde mekân kavramının önceki dönemlere nazaran olabildiğince geniş,
bölüntüsüz ve ferah tutulması, tüm yapı birimlerinin işlevselliği öncelikli olurken estetik ölçülerin
oldukça önemli, kusursuz ve yapıyla uyumlu tezyinatı ile kendini ortaya koyarak İmparatorluğun
merkeziyetçilik anlayışı ile örtüşmüştür. Devlet yönetim anlayışının değişmesi, ekonomik koşulların
iyileşmesi, askeri alanda kazanılan başarılar ile mimarinin ve sanatın üslup, tarz, milli hars ile
imajinasyonunun oluşması ve parelellik göstermesi dünya tarih sahnesinde asırlarca yer almış Roma
ve Osmanlı İmparatorluğu başta olmak üzere belli başlı büyük Devletlerin tarihinde izlenebilir.
Tarihte Emperyal Devlet olma anlayışı sadece savaşla, fetihle, zaferle, silahla yahut elde edilen
ganimetle değil başta mimari olmak üzere dil, sanat ve kültür ile iddialı olmaktı. Askeri başarılarının
ötesinde Türkler, Osmanlı Döneminde Fatih’ten sonra Avrupa’nın Muhteşem adını verdiği Kanuni
Sultan Süleyman ile en parlak son yüzyılını yaşamıştır. Bu dönem bir muhteşem daha yaratmıştır.
Mimar Sinan…
Klasik Döneme damgasını vuran ve Türk- İslam sanatlarının en önemli eserlerinden olan Mimar
Sinan’ın Ustalık eserim dediği Süleymaniye Camii ve Külliyesi verilebilecek en müthiş örneklerden
biridir.
Üçyüz yıllık bu dönem Anadolu’dan Balkanlar’a Ortadoğu’dan Akdeniz’e ve Asya’ya erişen bir yayılım
göstermiştir. Döneme hatta dünya tarihine damgasına vuran iki kahramanı vardır Anadolu
topraklarının, her iki dahî de uzun yaşamış, ikisi de ölmez eserler vermiştir. Kanuni Sultan Süleyman
ve Ser Mîmarân- ı Hassâ Sinan…
Osmanlı Klasik döneminde Mimar Sinan pergeli Ankara’da da bir camii revakına açı almıştır. Tezkiret –
ül Bünyan'da adı geçtiğinden dolayı Mimar Sinan tarafından tasarlandığı tahmin edilen camii, dönem
özellikleri ve kitabede yer alan tarihi göz önünde bulundurarak Sinan devri ve üslubu olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ankara’nın Altındağ ilçesi Ulucanlar mahallesi Mimar Sinan Meydanı’nda yer alan yapı kitabesindeki
bilgilere göre M. 1565 yılında Kanunî Sultan Süleyman’ın vezirlerinden olan Cenabî Ahmet Paşa adına
yaptırılmıştır. 1887, 1936, 1938, 1959, 1992 ve son olarak 2011 yıllarında onarımdan geçmiştir. Camii
olarak nitelendirilse de avlusunda bulunan kurşun kaplamalı kubbe örtülü, geniş saçaklı, mermer
malzemeden yapılmış şadırvanı, Cenabi Ahmet Paşa’ya ait çokgen gövdeli, düzgün kesme taş
malzemeli, cephesi silmelerle hareketlendirilmiş, kubbe örtülü türbesi, camiinin doğu yönünde yer
alan haziresi ve yapıya sonradan ilave edilmiş 18. Yüzyıla ait Azımî türbesi, varlığını kaynaklardan
bildiğimiz bir hamam ve yine günümüze ulaşamamış Ankara Mevlevihanesi ve bir de çeşmesi ile tam
bir külliye yapısıdır. Malzeme olarak düzgün kesme Ankara taşı kullanılmıştır. Minare camiinin
kuzeybatı duvarına bitişik ve tek şerefelidir.
Eser kare planlı ve kubbe örtülüdür. Merkezi kubbe dört yanından çeyrek kubbelerle desteklenmiş,
kubbeye geçişler tromplarla sağlanmıştır. Kubbe kurşun kaplamalıdır. Kubbe kasnağında onaltı adet
vitray camın kullanıldığı pencere açıklığı ile ışık gölge hareketliliği sağlanmıştır. Kubbe içi kalem işi
süslemelidir ve yine kubbe kasnağında yer alan demir korkuluklarla dar bir galeri katı görünümü
sağlanmıştır. Yapıda kubbe kasnağı dışında otuz iki adet pencere bulunmaktadır. Altlı üstlü birbirine
parelel olarak ikişer sıra halinde tasarlanmış pencere açıklıkları dikdörtgen olup tezyin amaçlı sivri
kemer desenleri içine alınmış ve pencere alınlıkları yine kalem işi ile bezenmiştir. Mihrap ve minber
mermerden yapılmıştır, oldukça sadedir. Mihrap kavsarası mukarnas süslemelidir. Süsleme desenleri
genellikle bitkisel, yazı ve geometriktir. Yazılar Allah Muhammed ve dört Halifenin isimleridir. Harim
duvarları kalem işi süslemelidir. Osmanlı dini yapılarının vazgeçilmezi olan son cemaat yeri bu yapıda

da en şık ve klasik haliyle karşımıza çıkar. Revaklı, sivri kemerli, üç bölümlü son cemaat yerinin orta
bölümü daha geniş tutulmuş bu sayede giriş vurgulanmıştır. Bu bölümler üç adet kubbe ile örtülüdür
ve sivri kemerler ile birbirine bağlanmıştır. Kubbeler kurşun kaplamadır. Kubbe içleri yine kalem işi
süslemelidir. Son cemaat yeri giriş kapısının iki yanında küçük boyutlu mihraplar, mermer malzemeli
ve mukarnas kavsaralıdır. Camiinin giriş kapısı basık kemerli, bitkisel ve geometrik desen bezemeli
olup mermer malzemedendir. Kapı, mukarnas kavsarası ile ihtişamdan çok sadelik arz eder.
Selçuklu’nun büyük ve ihtişamlı taç kapıları dönem itibariyle çok eskide kalmıştır…
Tanışma ve tanıma yolculuğumuzun teknik tarafını not alıp avludaki banka ilişme vaktidir. Sanat
Tarihçilerin huzur bulduğu vazgeçilmez anlardır. Yapıyı incelersiniz, tabi önce literatür taranmıştır
çoktan. Fotoğraflar çekilir, varsa kitabeler okunur, çevre incelenir ve sonunda dinlenme zamanıdır.
16. Yüzyıla dair Klasik Dönem Osmanlısına ve Ankara’sına yolculuktur bu yapı. Sakin ve çınlamasız
uşşak bir ezan okunur o sırada; kurtuluşa çağırılan insanlıktır ama telaşa düşen güvercinlerdir. Ankara
bu… Güvercini uçuverir, kanadını açıverir, elden ne gelir mevsim sona doğru ve vefası yoktur ne
kuşların ne de insanın. Şadırvanda birkaç kişide abdest telaşı. Türbe yine sessiz, avludaki insanlar da.
Başımızı eğdik camiye girerken hiç düşündük mü o eğilmenin anlamı neydi?
Ankara’nın eski bir semtinde sükûn içinde bir Mimar Sinan oturuyor. Başucunda şahideler, bir
yanında türbedâr ve az ötede yatan merhum bir şairden, Asım’ın nesli Akif’ten kalma geçmişten ve
bugüne sonra geleceğe dair kadim bir mısra:
“ Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli!”
Ayşe Gülçin İLHAN
Sanat Tarihçi – Yazar
02/10/2023
Ankara

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.